2004’de ANNAN Plânı konusunda Rusya Federasyonu’nun BM Güvenlik Konseyi’nde VETO kullanması olayına ilişkin olgular (facts) şöyledir:
Türkiye’de ve dünyada hakim kanaat o defa artık Plânın referandumda iki tarafça da kabul edileceği sorunun çözüleceği yolundaydı.
Toplum mühendisliğinin etkili bir algı operasyonu uygulamaya konulmuştu. Türkiye’de en yüksek seviyelerde Devlet ve aynı basın Plân lehinde KKTC halkını da âdeta baskı altına almıştı. Millî Kahraman Rauf Denktaş gerçekleri görüyor; Plân’a karşı çıkıyor ve söylenmesi gerekenleri gerçek bir Lidere, öndere yakışır biçimde ifade ediyordu. Türk basının da özellikle Hasan Cemal ve M. Ali Birand ve Ülsever gibi kalemler Denktaş’ı boy hedefi haline getirmişti. Oysa ANNAN Plânı’na gelinceye kadar bu kalemler Denktaş’ın Kıbrıs konusundaki tutum ve davranışları hakkında methiyeler düzüyorlardı. Bunların ve benzerlerinin o zamanlar yazdıklarını, söylediklerini ibret vesikası olsun diye hafızamda ve arşivimde muhafaza etmekteyim.
“Sorun çözülürse veya Türk tarafının kusuru olmayan bir durumda çözümsüz kalırsa hem Türkiye’nin AB yolunun açılacağı hem de Kıbrıs Türk tarafının üzerindeki bütün tecrit tedbirlerin kalkacağı” yolundaki değerlendirmeleri de bugün internet sayesinde arşivlerde hayalciliğin sembolü olarak okuyabilmekteyiz. Alman Verheugen’in de sözleri bunlara eşlik ediyordu.
BM’de batılılar 24 Nisan’ın referandumunun sonucundan emin olarak Güvenlik Konseyi’nde harekete geçtiler. 21 Nisan 2004 günü Annan Plânı temelinde Kıbrıs'ta çözüm ortaya çıkması halinde BM çerçevesinde yapılması gerekebilecek işler ve işlemler hakkında Konsey’e sunulan karar tasarısı [Draft Resolution: 21 April 2004, S/2004/313] sundular. Cereyan eden oylamada Rusya Federasyon’u (RF) vetosunu kullandı. Bu VETO, soğuk savaşın ertesinde RF’nun kullandığı üçüncü veto oldu.
Rusya ilk VETO’sunu 1 Mayıs 1993’de UNFICYP için “gönüllü katkı” değil “belirlenmiş” (assessed) katkı öngören İngiliz Karar Tasarısına mani olmak için kullanmıştı. 2 Aralık 1994’de Bosna – Hersek sorunu hakkındaki Tasarıyı VETO etmişti. Üçüncüsü de yukarıda söylediğim 21 Nisan 2004 vetosu oldu.
Bu karar tasarısında Kıbrıs Türk tarafı üzerindeki kısıtlamaların kaldırılmasına dair hüküm yoktu. UNFICYP’in görevi sona erdiriliyor; yerine “United Nations Settlement Implementation Mission in Cyprus (UNSIMIC) ihdas ediliyordu. Anlaşma ile “Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’ne” uygulanacak silâh ambargosunun ihlâli hakkında BM Yasası’nın VII. Bölümü’nün tatbiki hükme bağlanıyordu.
Rusya neden VETO kullandı? Her ne kadar ANNAN Plânı’nın temelini oluşturan ilkeler Rusya’nın da dahil olduğu G-8’in 1999’da Zirve Bildirisi’ne dayanıyorsa da Rusya plân üzerindeki diplomaside bir kenarda bırakılmıştır. Esasen hep dışarıda bırakılır. Bunun için SSCB ve Rusya Federasyon’u Kıbrıs için Batının mutfağında pişirilip kotarılmış çözüm şekillerine karşı olagelmiştir. Olmaya da devam etmektedir. Ayrıca Kıbrıs sorununun çözümsüz kalması bilinen sebeplerle Rusya’nın işine gelmektedir. Temel sebep budur.
İkinci maksat da Rum halkına - başta AKEL olmak üzere – Andlaşma’nın reddi için kesin ve nihai işareti vermektir. Nitekim, AKEL’in yüzde 40’a varan olumsuz oylarının da katılmasıyla Plân Rumlar tarafından yüzde 76 oyla reddedildi. Rusya için AKEL ile ilişkileri muhafaza etmek önemlidir.
Çözümün reddini tayin eden faktör de AKEL’in oyları olmuştur. Anastasiadis’in Partisi DISI’nin yarısından fazlası, belki de üçte ikisi - referandumda “hayır” oyu kullanmıştır. Referandumdan önceki Rum seçiminde Rum Partilerin aldığı oylar bellidir.
Rusya VETO’sunu kullanırken elbette ki GKRY ile milyarlarca doları bulduğu söylenen off-shore bağ ve bağlatılarının geleceğini de o zaman düşünmüştür.
Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş Rus VETO’su için “Allah Rusya'dan razı olsun” dedi. CB Denktaş’ın, BB Talât’ın ve DB Serdar Denktaş’ın Rus VETO’su hakkındaki beyanları Hürriyet’de şu adres’te okunabilir: https://www.hurriyet.com.tr/dunya/rauf-denktas-allah-rusyadan-razi-olsun-219717
Şunu da vurgulayayım:
ANNAN Plânı’nın yarattığı Andlaşma yürürlüğe girseydi KKTC mülga olacaktı. Bu bir.
İkincisi, Ada’daki Türkiye askerî varlığı, seviyesi belirli aralıklarla gözden geçirilmek kaydıyla, 2018’de 1960 Andlaşması’ndaki seviyesine inecekti. Yani bugün iş bitmiş olalı tam 2 yıl olacaktı.
Üçüncüsü, Türkiye’nin 1960 seviyesindeki askerî birliği de, kışlasından tek bir vasıta çıkarmak için BM Gücü’nden izin alma durumunda kalacaktı.
Dördüncüsü, Andlaşma AB Birincil Hukuku statüsünü kazanmadığı için “iki kesimlilik” başta olmak üzere bütün parametreler Rumların lehine değişecekti.
Ama muhtemelen, Rumların ve Yunanların hayalperest ve maceraperest karakterleri icabı rahat durmamaları sonunda yine Kıbrıs adası bugün veya yarın “ateş yumağı” haline gelmiş olacaktı.
Daha fazlası da var ama, uzun olur!!!
Unutmayalım ki milletlerarası camia Referandum öncesi Kıbrıs Türk tarafına yönelik vaadlerini yerine getirmiş olsalardı bile, bunu Kıbrıs Türk tarafını “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Toplumu” olarak yapmış olacaklardı. Bunun sevinilecek tarafı var mı? Ama Sevinenler oldu. Bunu da biliyor ve unutmuyorum. Hattâ çözümü “iki devletli” olarak yutturma gayreti de vardı.
2004’den sonra Türkiye’nin ve KKTC’de önemli kesimlerin benimsediği ve uygulanmasını istediği “Yeşil Hat Tüzüğü’nün dayandığı temel anlayış AB resmî kaynaklarında şöyle tarif edilmiştir:
“The policy of the EU with regard to the Turkish Cypriot community was set out by the General Affairs Council on 26 April 2004, just before Cyprus joined the EU:
“The Turkish Cypriot community have expressed their clear desire for a future within the European Union. The Council is determined to put an end to the isolation of the Turkish Cypriot community and to facilitate the reunification of Cyprus by encouraging the economic development of the Turkish Cypriot community. The Council invited the Commission to bring forward comprehensive proposals to this end with particular emphasis on the economic integration of the island and on improving contact between the two communities and with the EU."
(1) The European Council has repeatedly underlined its strong preference for accession by a reunited Cyprus. As yet, a comprehensive settlement has not been reached. (2) The Council of 26 April 2004, considering that the Turkish Cypriot community had expressed their clear desire for a future within the European Union, recommended that the funds earmarked for the northern part of Cyprus in the event of a settlement should be used to put an end to the isolation of that community and to facilitate the reunification of Cyprus by encouraging the economic development of the Turkish Cypriot community, with particular emphasis on the economic integration of the island and on improving contact between the two communities and with the EU.
(3) Following the accession of Cyprus, the application of the acquis is suspended pursuant to Article 1(1) of Protocol No 10 of the Act of Accession 2003 in the areas of the Republic of Cyprus in which the Government of the Republic of Cyprus does not exercise effective control (hereinafter referred to as ‘the areas’).
(4) Pursuant to Article 3(1) of Protocol No 10, nothing in the Protocol precludes measures with a view to promoting the economic development of the areas.
[COUNCIL REGULATION (EC) No 389/2006 of 27 February 2006]
Yeşil Hat Tüzüğü’nün Türkçesi KKTC Cumhurbaşkanlığı web sitesinde vardır:
https://kktcb.org/tr/belgeler/ab/yesil-hat-tuzugu-konsey-karari
AB iyi ki Yeşil Hat Tüzüğü’nü uygulamamıştır. Uygulasaydı Kıbrıs Türk halkı kendisini “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin işgal altındaki bölgesinde yaşayan bir toplum olduğunu” kabul etmiş olacaktı.
Ama Ne yazık ki AB yardımlarını alabilmek için yıllardır KKTC ve Türkiye AB’nin Kıbrıs konusundaki etkisinin ve rolünün artmasına sadece göz yummamış, teşvik bile etmiştir. BMGS’nin 2004’den sonraki raporlarında AB’nin Kıbrıs sorunundaki rolünün nasıl ve ne şekillerde geliştiği yazılıdır. Okunabilir.
Dostlarımın Grup yazışmasında sözünü ettiği ve Rusya’nın VETO’su ile engellenmiş olduğunu söylediği BMGS’nin Kıbrıs Türk tarafı üzerindeki ambargoların kaldırılması telkini herhangi bir Konsey Karar tasarısında veya Kararı’nda sözkonusu olmuş değildir..
Bu telkinler ve BMGS’nin KKTC halkının 24 Nisan referandumunda verdiği “evet” oylarının ne anlama geldiğine dair değerlendirmeleri BMGS’nin 28 Mayıs 2004 tarihli ve S/2004/437 sayılı raporunda yer almaktadır. Bu değerlendirmelerin Türkçe ve İngilizce metinlerini ve bunlar hakkında yaptığım yorumları zamanında yazdığım çeşitli yazılarda okumak mümkündür. Bu yazılar aşağıdaki adreslerde kayıtlıdır:
http://soyledik.com/tr/makale/165/milli-kibris-davamiz-nereye--em-buyukelci-tugay-ulucevik.html
https://avim.org.tr/Blog/KIBRIS-TA-COZUM-ICIN-NAFILE-SUREC
https://21yyte.org/tr/merkezler/bolgesel-arastirma-merkezleri/balkanlar-ve-kibris-arastirmalari-merkezi/cozulme-sarmalinda-mill-dava-kibris
https://www.oncevatan.com.tr/cozulme-sarmalinda-mill-dava-kibris-makale,31075.html
Ne yazık ki, Türkiye bu Rapor’un Konsey’e sunulmasını ve kabul edilmesini istemiştir. Buna dair demeçler vardır. Ama içinde “Kıbrıs Türk Toplumunun” ve Türkiye’nin olumlu davranırken Rumların çözümü engellediğine dair de ifadeler bulunduğu için bu rapor BM’nin tozlu raflarında unutulmaya terkedilmiştir. Türkiye Raporu Bana göre o rapor bize verdiğinden çok ama pek çok unsuru alıp götürmüştür. Eminim ki 28 Mayıs 2004 raporunu KKTC ve Türkiye’de anlayarak ve altını çize çize okumuş olan kişilerin sayısı 100 kişiyi bulmaz.
Şunu da kaydetmek istiyorum: Rusya’nın 21 Nisan 2004’deki VETO’sunu Türkiye’nin talebi üzerine kullanmış olduğu “rivayetine” sadece gülüp geçmek lâzımdır. 21 Nisan oylamasından bir veya iki gün önce GKRY Dışişleri Bakanı Yakovu Moskova’da temaslar yapmıştır. Ayrıca Türkiye’nin ANNAN Plânı’nın kabul edilmesi için o günlerdeki çabaları ve Rusya’nın Kıbrıs konusundaki geleneksel tutumu bilinmektedir. Yine ayrıca Putin’in Şubat 2004’de Münih Güvenlik Konferansı’nda “Kosova’nın bağımsızlığı ile KKTC’nin bağımsızlığı” arasındaki benzerliğe işaretle Kosova’yı tanıyacak olanlara yaptığı ikaz hatırda tutulmalıdır.
Son not olarak ifade etmek istiyorum: Rusya Türkiye için sadece kendisi ve karşılıklı yarar esasına göre dostane ilişkiler içinde bulunulmasına çalışılması gereken bir “komşudur”.
Rusya tarihte Türklerin en fazla savaş yapmış olduğu bir ülkedir. İstiklâl Savaşımızdan itibaren Rusya ile kurduğumuz münasebetlerin günümüze kadar çizdiği keskin inişli çıkışlı grafik bilinmektedir.
Bugün Türkiye’nin başlıca sorunlarında - ki bunlar Kıbrıs, PKK, PYD/YPG, Ermeni iddiaları, Suriye, Libya ve hattâ Doğu Akdeniz– Rusya hep karşımızdadır. Bizden yana göründüğü hallerde de amacı Türkiye ile Batı ve özellikle NATO ile huzursuzluklar, sorunlar yaratmak olmaktadır. 2019 Haziran sonunda Rusya Temsilcisi Kıbrıs’taki BM Barış Gücü’nün görev süresinin uzatılması için toplanan Güvenlik Konseyi’nde konuşma yaparak “Kıbrıs ile ilgili mevcut dış güvenlik garantilerinin çağdışı haline geldiğini” söylemiş ve böylece Rum görüş ve iddialarına arka çıkmıştır.
İkinci Sondaj gemimizi Doğu Akdeniz’e gönderdiğimiz zaman da Rus “Kıbrıs’ın egemenliğine saygı duyulması gerektiğini” belirterek şu ifadeleri kullanmıştır: “Bir başka Türk araştırma gemisinin de Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgesine girdiği haberlerinin ardından, bölgedeki gelişmeleri kaygıyla izliyoruz. Kıbrıs’ın egemenliğinin ihlâl edilmesinin, Kıbrıs sorununa kalıcı, adil ve uygulanabilir bir çözüm için şartların sağlanmasına yardımcı olmayacağına inanıyoruz.”
Tugay ULUÇEVİK