Hristodulidis Cenevre’de sonumuzu getrecek Guterres Belgesini hortlatmayı hedeflemektedir. 2017 7 Temmuz’da dağılan Crans Montana Zirvesinde, Gutteres’in taraflara verdiği belgede, çözümün ilk gününden itibaren asker sayısında hızlı bir şekilde indirime gidileceğini ve tarafların kabul edeceği bir takvim temelinde adada kalacak asker sayısının aşamalı olarak İttifak Antlaşması'nda öngörülen sayıya yakın olacağını söylüyor. Bilindiği gibi, İttifak Antlaşması temelinde adada konuşlandırılan asker sayısı 650 Türk, 950 Yunan'dır. Bu askerlerin belli bir süre sonra adadan temelli olarak ayrılmaları veya durumun gözden geçirilmesi, "yüksek düzeyde", örneğin üç garantör ülkenin başbakanları arasına yapılacak görüşmelerde ele alınacaktır.
Her şey bir yana, içinde Kıbrıs Türkünün ve KKTC'nin güvenliğini tehlikeye atacak şekilde Anavatan Türkiye'nin etkin ve fiili garantörlüğünü ortadan kaldıran, müdahale hakkını ve adadaki askeri varlığını sonlandıran bir çerçevenin kabul edilmesi söz konusu değildir. Bizi 1960 Antlaşmalarının öncesine götürecek öneriler şiddetle reddedilecektir…
02 Mayıs 2018 / YENİÇAĞ GAZETESİ
KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı'nın 3. görev yılını doldurması sebebiyle yaptığı açıklama, benim gibi birçok KKTC vatandaşını ve Anadolu'daki kardeşlerimizi şoke etmiştir. Cumhurbaşkanı'nın içinde birçok tuzak bulunan, KKTC ve Kıbrıs Türkünün yok olmasının önünü açan unsurlardan oluşan Guterres belgesini olası müzakere süreci için stratejik paket anlaşması olarak önermesi inanılır gibi değildir. Mısır'da bulunan Anastasiadis firavun tapınağında dua etse, ancak dün Akıncı'nın ona altın tepside sunduğu kozlara ve rahatlığa
kavuşabilirdi.
Akıncı'nın şok açıklaması
Cumhurbaşkanı Akıncı konuşmasında, özellikle Guterres çerçevesi konusunda kelimeleri özenle seçtiği açıktır. Akıncı, Rum tarafından "Guterres çerçevesini" SULANDIRMADAN, KENDİ YORUMUYLA ÇARPITMADAN ve SUNULDUĞU ŞEKLİYLE kabul etmeye hazırsa, bunu bir an önce açıklamasını istedi.
Bilindiği üzere Rum Yönetimi açıklamalarında Guterres Belgesi ile Çerçevesi'nin farklı olduğunu belirtmiş ve ayrıca içeriği ile de bazı çekincelerinin varlığı Rum basınında tartışılmıştı.
BM Genel Sekreteri'nin taraflara sunduğu belge yine Rum basınına sızmış ve günlerce gündemdeki yerini korumuştu.
Üzerinde çok konuşulan Guterres belgesinde kesin olan Türkiye'nin etkin ve fiili garantisinin kaldırılacağı ve askeri varlığını ilk günden itibaren azaltacağıdır. (Sıfır garanti sıfır asker.) Türkiye'nin 1960 Anlaşmaları ile elde ettiği ve Türk-Yunan dengesi gözönünde tutularak formüle edilmiş haklarının ortadan kaldırılmasını kabul etmemiz mümkün değildir. Kıbrıs Türkünün güvenliğini ortadan kaldıracak, Rum-Yunan ikilisinin insafına bırakacak böyle bir düzenleme, Kıbrıs Türkünün adadaki varlığını sonladırmayı hedeflemektedir.
Guterres belgesi toprak konusunda 29.2 oranından daha az bir toprağın Türk tarafına bırakılmasının ve 50'den fazla yerleşim bölgesinin Rum'a iade edilmesinin de önünü açacaktır. Mülkiyet konusunda ise malın sahibine öncelik verilirken, 1974'ten beri malı değerlendiren, inkişaf eden ise ancak ikinci derecede hak sahibi olabilecektir. Yönetim ve Güç başlığı altında ise Türk tarafının siyasi eşitliği teminat altına alınamamıştır. Dönüşümlü Başkanlık ve karar almada Türk tarafının etkin rol alıp alamayacağı konusu tartışmalıdır ve Rum tarafınca onaylanmayacaktır.
Talihsiz bir yaklaşım
Guterres Belgesi AB vatandaşlarına 4 özgürlükten faydalanmanın önünü açarken, yani iki bölgeliği ve toplumluluğu sulandırıp ortadan kaldırırken,Türk vatandaşlarının 4 özgürlükten faydalanması yasaklanmaktadır. Belirlenecek kota çerçevesinde Türkler bu haklardan yararlanabilecektir.
Guterres Belgesi sızdırıldığı ölçüde tartışılabilmektedir. İki taraftaki tartışmalara bakıldığında, her iki tarafı da yüzde yüz tatmin eden bir belge olmadığı görülecektir. Ne var ki Türk tarafından alıp götürecekleri oldukça hayatidir. Bu belgenin olası müzakerelerde stratejik bir paket anlaşması olarak kabul edilmesi Kıbrıs Türkünün sonu olacaktır.
Akıncı konuşmasında, "Konfederasyon" ya da "İki devletli çözüm" tartışmalarına da değinerek, bu çözümlerin masa başında elde edilebilecek bir şey olmadığını yineledi ve "Bu türden bir öneriyle resmen ortaya çıktığımız anda, Birleşmiş Milletler parametrelerini reddeden taraf olarak tanımlanacağımız ve uzun sürecek yeni bir çıkmaza gireceğimiz aşikardır" dedi. Bu da çok talihsiz bir yaklaşımdır. BM parametreleri çerçevesinde 50 yıldır sürdürülen müzakere süreci çökmüştür ve bu başarısız girişim bizzat BM Genel Sekreteri Guterres tarafından 7 Temmuz sabaha karşı Crans Montana'da ilan edilmiştir. Ortada parametre-marametre yoktur. Olası yeni müzakereler yeni parametrelerde başlayacaktır, başlamalıdır. Zaten Cumhurbaşkanı Akıncı hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını söylememiş midir? Rum tarafı federasyon görüşür gibi yapmakta ancak aslında üniter yapıda, sözde Kıbrıs Cumhuriyetinin devamını öngörmektedir. Kıbrıs Türkleri bu yapıda azınlık olarak yer alacak ve yok olup gidecektir. Cumhurbaşkanı Akıncı'nın açıklamasından iki devlete dayalı veya konfederal bir çözümden yana tavır koymayacağı, federasyon tezine bağlı çalışma yürüteceği anlaşılmaktadır. Rum tarafı Crans Montana'da federasyonu reddetmiştir. Buna rağmen Akıncı'nın federasyon inadı anlaşılır gibi değildir. Bu durumda Akıncı artık misyonunun sonuna gelmiştir ve KKTC'nin önünü açacak, bizi ümitsiz ve zaman kaybettirecek yeni bir müzakere sürecine sokmayacak yeni bir lidere görevini devretmesi şart olmuştur. Bu amaçla istifa ederek Cumhurbaşkanlığı seçiminin yinelenmesini sağlaması gerekmektedir. KKTC Cumhuriyet Meclisi'nin ise acilen toplanması ve Akıncı'nın tek başına, kişisel hesaplarla aldığı bu kararını görüşmelidir.
09 Mayıs 2018 / YENİÇAĞ GAZETESİ
KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'nın, göreve gelişinin 3. yılında, 30 Nisan'da yaptığı televizyon konuşmasında Guterres Çerçevesi'ni stratejik bir paket anlaşma olarak önermesine tepkiler dinmek bilmiyor. Önce Guterres Çerçevesi'nin detaylarını paylaşmak istiyorum. Crans Montana'da geçtiğimiz Haziran ayı sonunda toplanan ve 7 Temmuz sabahı çöken Kıbrıs Konferansı'nda, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres tarafından taraflara sunulan belge, 6 başlık üzerine kurulu anlaşmazlıkların çözümünde baz alınacak çerçeveyi ihtiva etmektedir. Kısaca bu başlıklardan en hayati olanları garantörlüğü düzenleyen Güvenlik ve Asker konusu ile Guterres'in neyi hedeflediğine bakmamızda fayda vardır.
Güvenlik konusu
Guterres: "Kıbrıs'ta eskinin devamını değil, yeni bir güvenlik sistemine ihtiyacımız olduğunu kabul etmeye başlamalıyız. Müdahale hakkı ve garanti antlaşmasını sonlandırmamız gerektiğine inanıyorum.Bütün Kıbrıslıların kendilerini güvenlikte hissedeceği yeni bir sistem eski sistemin yerini almalıdır. Bir acil uygulama mekanizmasına ihtiyacımız var. Bu mekanizma BM gibi dış faktörleri bünyesinde barındıracağı gibi, çok taraflı ve uluslararası boyutları da olmalı. Mevcut garantörler hem çözümü uygulayıp hem de kendi kendilerini denetleyemezler." diyerek Anavatan Türkiye'nin etkin ve fiili garantörlüğünün ve askeri varlığının sonlandırılması gerektiğine vurgu yapmıştır.
Asker konusu
Gutteres, çözümün ilk gününden itibaren asker sayısında hızlı bir şekilde indirime gidileceğini ve tarafların kabul edeceği bir takvim temelinde adada kalacak asker sayısının aşamalı olarak İttifak Antlaşması'nda öngörülen sayıya yakın olacağını söylüyor. Bilindiği gibi, İttifak Antlaşması temelinde adada konuşlandırılan asker sayısı 650 Türk, 950 Yunan'dır. Bu askerlerin belli bir süre sonra adadan temelli olarak ayrılmaları veya durumun gözden geçirilmesi, "yüksek düzeyde", örneğin üç garantör ülkenin başbakanları arasına yapılacak görüşmelerde ele alınacaktır.
Her şey bir yana, içinde Kıbrıs Türkünün ve KKTC'nin güvenliğini tehlikeye atacak şekilde Anavatan Türkiye'nin etkin ve fiili garantörlüğünü ortadan kaldıran, müdahale hakkını ve adadaki askeri varlığını sonlandıran bir çerçevenin bizzat KKTC Cumhurbaşkanı tarafından önerilmesi inanılır gibi değildir.Akıncı, belki de tarihte, kendi halkını tehlikeye atacak, halkının ve başında bulunduğu devletin sonunu getirecek adımları gönüllü bir şekilde atan nadir cumhurbaşkanlarındandır. KKTC halkı ve Türkiye'deki kardeşlerimiz infial halindedir.
Akıncı'nın Türkiye'ye, KKTC Cumhuriyet Meclisi'ne ve hükümete danışmadan kendi kişisel misyon ve hedeflerine göre, adeta kafasına göre aldığı bu karar, bağlayıcı olamaz. Cumhurbaşkanı Akıncı yetkisi olmadan böyle bir açılımda bulunmuştur ve 24 Şubat 2010 tarihinde Meclis'te alınan kararda belirtilen garantilerin olası bir çözüm anlaşmasının hayati ve en temel unsuru olduğu vurgusunu da dikkate almamıştır. Akıncı'nın federasyon hedefi ve hırsı anayasal suç işlemesine neden olmuştur. Akıncı anlaşılacağı üzere Meclis kararını pervasızca çiğnemiş, yetkisini aşmış, halk egemenliğinin temsilcisi Yüce Meclis'imizi aşağılamıştır.
Akıncı'nın istifa etmemesi halinde müzakerecilik görevinden azledilmesi ve Yüce Divan'da yargılanması ihtimali de gözden uzak tutulmamalıdır.
Akıncı'nın, Yüce Meclis'imiz ve Anavatan Türkiye ile istişare etmeden, iki devlete dayalı çözüm ve konfederasyon alternatif çözüm önerileri, iki tarafta da tartışmaya başlandığı bir anda, geri vitese takıp Crans Montana'da cenazesi yapılan 'federasyon' tezine sarılması, ben yaptım oldu mantığı ile bir oldubitti yaratmasını, aklı başında hiçbir Türk kabul edemez.
Akıncı'nın önerisi Rum basınında 'kamikaze manevra' denilerek alay konusu olmuştur. KKTC Cumhuriyet Meclis'inin bir an önce toplanması ve konuyu görüşerek Kıbrıs meselesinin önümüzdeki süreçte izleyeceği yol ve yöntem ile ilgili karar alması gereklidir. Bu kararın muhakkak Anavatan Türkiye ile istişare edilerek alınması şarttır. UBP-HP-DP ve YDP'ye bu hususta önemli görev düşmektedir.
Akıncı'nın kendi kafasına göre, ben yaptım oldu zihniyeti ile yeni yanlışlar yapmasının önüne geçilmelidir. Bu arada Anavatan Hükümeti'nin sessizliğini koruduğu ise dikkat çekmektedir. Seçim sathına girildiği bu dönemde AKP iktidarının Akıncı ile polemiğe girmemeye özen gösterdiği anlaşılmaktadır. Diğer taraftan hemen hemen her konuda açıklama yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ve bir süre önce KKTC'ye gelerek, federasyon yerine iki devlete dayalı çözümü öneren Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun yakın zamanda millî Kıbrıs siyasetinin geleceği hususunda açıklama yapmaları olasılığı yüksektir.
Guterres maskaralığı
16 Mayıs 2018 - 08:48
KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı'nın Guterres önerisi bir taraftan KKTC ve Türkiye'de tenkit edilip eleştirilirken diğer taraftan da gerçek bir tiyatro oynanmaktadır. Birleşik Kıbrıscılar, federasyoncular hangi zeminde müzakereleri başlatacakları konusunda birbirlerine girmiş vaziyettedirler. Rum'un hedefi BM'nin biran önce araya girip şu veya bir şekilde müzakereleri başlatması ve bu süreçte kendi hedeflerini gerçekleştirmesidir.
Cumhurbaşkanı Akıncı'nın önerisinden sonra iki tarafın karşılıklı yaptıkları açıklamaların bir kısmını İBRET olsun diye dikkatinizi sunuyorum ve DURDURUN BU MASKARALIĞI DİYORUM...
30 Nisan 2018
Akıncı: Guterres çerçevesini stratejik bir paket anlaşması olarak ilan edelim.
"Rum tarafı Guterres çerçevesini sulandırmadan, kendi yorumuyla çarpıtmadan, bize sunulduğu şekliyle kabul etmeye hazırsa, bunu bir an önce açıklasın. Stratejik bir paket anlaşması olarak bunu ilan edelim. Geri kalan boşlukların tamamlanması için o zaman müzakerelerin de bir anlamı olur."
2 Mayıs 2018
Anastasiadis, belge var, belgeyi stratejik belge olarak kabul edip etmeyeceğimizi müzakere edelim.
GKRY lideri Anastasiadis, Akıncı'nın BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'in adını taşıyan "Guterres çerçeve belgesini stratejik belge kabul edelim" önerisini müzakere etme çağrısı yaptı.
Anastasiadis, Türk tarafı belgeyi kabul edip etmediğini net bir biçimde açıklasın.
Anastasiadis yazılı açıklamasında özetle, "Türkiye ve Kıbrıs Türk liderin, yanlış yorumlamalardan ya da izlenim yaratmaya yönelik açıklamalardan kaçınılabilmesi ve BM Genel Sekreteri'nin, diyaloğun yeniden başlamasına imkan sağlayacak koşulların oluştuğuna dair net bir görüntü elde edebilmesi için, BM Genel Sekreteri'nin parametrelerini kabul ettiklerini net bir biçimde ifade etmeleri gerektiğini" iddia etti.
3 Mayıs 2018
Akıncı; "Guterres çerçevesini sulandırmadan, çarpıtmadan kabul etmeye hazırlarsa bir an önce açıklasınlar."
Akıncı, Anastasiadis'in Guterres belgesini sulandırmaya çalıştığını söyleyerek, söz konusu belgenin 4 Temmuz 2017 tarihli değil 30 Haziran 2017 tarihli olduğunu ve bunun Guterres'in kendisi tarafından da onayladığını söyledi.
4 Mayıs 2018
GKRY Dışişleri Bakanı Hristodulidis; belge var ama 4 Temmuz'da netleşti.
GKRY Dışişleri Bakanı Nikos Hristodulidis, Genel Sekreter Antonio Guterres'in çerçevesiyle ilgili belgenin tek olduğunu ve son şeklini 4 Temmuz'da aldığını açıkladı.
Hristodulidis, Kıbrıs Radyo Yayın Kurumu'na yaptığı açıklamada, 30 Haziran'da çerçevenin sunulduğunu ve ertesi gün GKRY hükümeti ve Mustafa Akıncı tarafından farklı yorumlar yapıldığını belirtti. Bu sebeple 4 Temmuz'da Guterres çerçevesine neyin nasıl olduğuna açıklık getirildiğini ve ilk andan itibaren Kıbrıs Rum tarafının kabul ettiğine dair açıklama bulunduğunu kaydetti. Rum Dışişleri Bakanı, bu belgede aslında ilk kez güvenlik ve garantiler başlığına atıf yapıldığını vurguladı.
7 Mayıs 2018
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Barış Burcu; BM tarafından sunulan tek bir belge var, o da 30 Haziran tarihli...
Burcu; "Bilindiği gibi, Cumhurbaşkanımız Sayın Mustafa Akıncı, görev süresinin 3. yılı nedeniyle 30 Nisan günü Kıbrıs sorunu konusunda yaptığı değerlendirmelerde Rum tarafını 30 Haziran 2017 tarihli Guterres çerçevesini sulandırmadan ve çarpıtmadan kabul etmeye çağırmış, fakat ne yazık ki bu çağrısına olumlu cevap alamamıştır. Rum tarafı bu çağırıyı kabul etmek yerine, 4 Temmuz 2017 tarihli, olmayan başka bir belgeden söz etmeye yönelmiştir. Bu konuda karşılıklı suçlama oyununa girmek niyetimiz yoktur.
13 Mayıs 2018
Mavroyannis; "Guterres çerçevesi belge değil".
Kıbrıs Rum tarafının müzakerecisi Andreas Mavroyannis, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'in adıyla anılan Guterres çerçevesinin "belge olmadığını ve BM'nin resmi bir önerisi dahi olmadığını" iddia etti.
Günlerdir yapılan tartışmanın seviyesizliği ve kalitesizliği ortadadır ve bu zihniyetle Kıbrıs sorununun çözülemeyeceği açıktır.
BM Genel Sekreteri belge konusuna 28 Eylül 2017 (2017/814) raporunda değinmektedir.
Rapor'un 19. paragrafında "30 Haziran tarihinde taraflara, kanaatimce kapsamlı bir çözüme yol açacak nihai paketin unsurlarını içeren her iki masadaki açıkta kalan altı önemli konunun aynı anda çözülmesi için bir çerçeve sundum" demektedir. Türk tarafı bunun dışında bir çerçeve olmadığını söylerken Rum tarafı bu belgenin 4 Temmuz'da son halini aldığını iddia etmektedir.
İşin aslının BM Genel Sekreteri Guterres tarafından açıklanması lazımdır. BM Genel Sekreteri'nin yoğun temposu buna imkan vermiyor ise Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin Kıbrıs Özel Temsilcisi ve Kıbrıs'taki Birleşmiş Milletler Barış Gücü Misyon Şefi Elizabeth Spehar vakit geçirmeden Guterres çerçevesini detayları ile açıklamalı, Türk ve Rum halklarına bilgi vermelidir