SABAHATTin İsmail:CENEVRE KONFERANSI'NIN DEĞERLENDİRMESİ


CENEVRE KONFERANSI'NIN DEĞERLENDİRMESİ

 

Sabahattin İsmail 

 

17-18 Mart 2025'de Cenevre'de yapılan çok taraflı gayrı resmi Kıbrıs Konferansı,

 sorunun özüne yönelik bir görüşme yerine, iki taraf arasında BM gözetiminde bir güven yaratıcı önlemler (GYÖ) çalışmasına dönüşmüştür.

Bunun nedeni sorunun çözümü için iki taraf arasında ORTAK ZEMİN bulunmamasıdır.

 

ZIT HEDEFLER

 

Türk tarafı İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM istiyor. 

Bu hedefe yönelik müzakerelerin başlaması için EGEMEN EŞİTLİĞİMİZİN-EŞİT ULUSLARARASI STATÜMÜZÜN BM GÜVENLİK KONSEYİ TARAFINDAN TEYİT EDİLMESİNİ ve DOĞRUDAN TİCARET, DİREK TEMAS, DİREK ULAŞIM ( 3 D ) hakkımızın kabulünü talep ediyor

Rum tarafı ise 57 yıldır görüşülen ama  sonuç vermeyen iki bölgeli, iki toplumlu federasyon, sıfır asker sıfır garanti, yani tüm Türk askerlerinin adadan çıkarılmasını istiyor.

 Bunun için TEK DEVLETİ, TEK KİMLİĞİ, TEK VATANDAŞLIĞI, TEK EGEMENLİĞİ, TEK ULUSLARARASI TEMSİLİYETİ ve GARANTÖRLÜĞÜN İPTALİ İLE KKTC'NİN FESHEDİLMESİNİ talep ediyor

Bu iki zıt hedef arasında ORTAK ZEMİN bulmak olası mı?

 

BM TESPİT ETMİŞTİ

 

Esasen BM Genel Sekreteri Guterres'in, müzakereleri başlatmak için geçen yıl atadığı KİŞİSEL TEMSİLCİSİ Holguin  de 6 aylık görev süresi sonunda hazırladığı raporda görüşmeleri başlatmak için taraflar arasında ORTAK ZEMİN BULUNMADIĞI tespitini yapmıştı

Türkiye ve KKTC, ortak zemin olmadığına göre, Rum tarafının talep ettiği Holguin'in görev süresinin 6 ay daha uzatılmasına karşı çıkmış ve görevin sona ermesini sağlamıştı.

O günden bugüne kadar yapılan tüm diplomatik temaslarda da ORTAK ZEMİN yaratılamadı.

 

GEREK YOKTU

 

Dolayısı ile ORTAK ZEMİN  olmadan Cenevre’de yeni bir çok taraflı konferansa gerek yoktu

Ne ki, Rum yönetimi, Yunanistan, İngiltere, BM çok ısrar ettiği için, Türkiye de " uzlaşmaz görünmemek ve AB-BM ile ilişkilerini bozmamak için" bu isteği kabul etti ve Konferans yapıldı

Sonuçta öngördüğümüz gibi, nihai çözüme yönelik ORTAK ZEMİN olmadığı için, sorunun özüne yönelik görüşmeler yerine güven yaratıcı önlem ( GYÖ) önerileri görüşüldü 

Sorunun özüne yönelik bir çözüm arayışı olmayacaksa, sadece GYÖ için çok büyük masraflar yaparak onlarca kişinin Cenevre'ye gitmesine de gerek yoktu

GYÖ'ler zaten adada iki taraf arasında çeşitli düzeylerdeki temsilcilerinin görüşmelerinde ve adada sürekli görevli olan BM özel temsilcisi İngiliz diplomat Colin Stewart gözetiminde ele alınmaktaydı

Bu açıdan bakınca Konferansın boşuna zaman ve para kaybından başka birşeye yaramadığı söylenebilir

 

DEĞERLENDİRMELER

 

Konferansla ilgili diğer değerlendirmelerim madde madde şöyledir

 

1- Türk tarafı en başta konferansın 4+1 formatında olmasını kabul etmiş ve İngiltere'nin katılımına karşı çıkmıştı

İngiltere ve Rum/ Yunan ikilisinin ısrarı ile Konferansın 4+1+1 formatında olması kabul edilmişti.

 Buna göre Türkiye, Yunanistan, iki toplum ve BM üst düzeyde temsil edilirken, 3. Garantör İngiltere ise alt düzeyde temsil edilecekti

Oysa İngiltere konferansa, Dışişleri Bakanını olmasa bile, ABD ve Avrupa İşleri Bakanı'nı göndererek Üst düzeyde temsil edildi

Böylece Konferans Rumun istediği gibi 5+1 formatında gerçekleşti.

Rum yönetimi AB'nin de üst düzeyde temsilini istiyordu. 

Türk tarafı buna karşı çıkınca AB alt düzeyde bir teknik personelini kapı dışında beklecek gözlemci olarak göndermek ve Rum tezlerine destek veren bir mektubu BM Genel Sekreteri'ne iletmekle yetinmek zorunda kaldı

 

2- Konferansın çökmesini  önlemek için, şu GYÖ'ler kabul edildi

 

A- Temmuz sonunda aynı formatta yeni bir toplantı yapılması, ( ORTAK ZEMİN olmadığına göre yine fiyasko olacak. Çözüm süreci devam eder görüntüsü vereceği için çok gereksiz. Keşke kabul edilmeseydi)

 

B- Mayınlı alanların temizlenmesi ( Zaten Talat-Hristofyas döneminde mayınlar temizlenmişti)

 

C- İki tarafta kalan diğer topluma ait mezarlıkların restorasyonu ( Zaten bu yıllardır yapılıyor)

 

D- Ara bölgede solar enerji parkının kurulması ( Zaten AB'ın 2 yıl önce önerdiği, finansmanını üstlendiği ve Fizibilitesi yapılan bu proje, yetki/egemenlik/statü tartışması nedeniyle ileri götürülemedi. Yine ileri gidemeyecek)

 

E- Dört yeni geçiş kapısının açılması, ( Zaten yıllardır görüşülen bu konuda Rum dayatmaları sonucu anlaşma olmadı. Yine anlaşma çok zor)

 

F- Gençlik teknik komitesi oluşturulması, ( Zaten Cumhurbaşkanlığı çatısı altında faaliyet gösteren işe yaramaz 12 Teknik Komite var ve bunlar gençleri de kapsıyor. 12 Komiteye 13. eklense ne olacak?)

 

G- Çevre ve İklim değişikliği konusunda girişimler, ( Zaten mevcut 12 Teknik Komite içinde bu konuyu da kapsayan bir komite var. Gereksiz bir başlık) 

 

H- Yeni Kişisel Temsilci atanması. ( Zaten geçen yıl, 6 ay görev yapacak bir KİŞİSEL TEMSİLCİ (Holguin) atanmış ve başarısız olmuştu. Kabul edilmemeliydi)

 

FARKLI TAVIR

 

Soru şudur: Türk tarafı geçen yıl, BM, Rum,Yunan, İngiltere'nin ısrarına karşın Holguin'in görev süresinin 6 ay daha uzatılmasına karşı çıkmışken, şimdi niye tekrar aynı kişinin atanmasına onay verdi?

Şimdi kabul edecekseydik, 6 ay önce niye karşı çıktık?

Atanacak temsilcinin görev süresi ve görev/yetki kapsamı ne olacaktır?

Bu konuda şimdiden tartışma başlamıştır:

Türk tarafı Holguin'in görevinin sadece yukarıda anlaşmaya varılan GYÖ başlıkları üzerinde çalışma yapmak olacağını belirtirken; Rum yönetimi ise Holguin'in sadece GYÖ'ler değil, iki toplumlu, iki bölgeli federasyonu hedefleyen görüşme sürecini yeniden başlatmak için de çalışma yapacağını iddia ediyor

Türk tarafının bunu kabul etmesi söz konusu olamaz. O takdirde mevcut pozisyonundan büyük bir geri adım atmış olur.

 

3 D'YE İLAVE 3 C

 

Türk tarafının ambargo ve izolasyonları kırmak için önerdiği ve " 3 D" olarak adlandırılan DOĞRUDAN TİCARET, DİREK ULAŞIM, DİREK TİCARET talebine ilaveten bugüne dek hiç duymadığımız yeni bir öneride bulunduğu da öğrenilmiştir

CB Tatar tarafından ortaya konan ve Rum tarafının anında reddettiği bu öneri  "Cyprus Cooperation Council" ( Kıbrıs İşbirliği Konseyi) kurulmasını içeriyor.

"3 C" olarak tanımlayabileceğimiz bu konseyin hangi ülkelerden oluşacağı, görev yetki ve hedefinin ne olacağı, nasıl yönetileceği konusunda bir bilgi edinemedik. 

Bu konuda kamuoyuna açıklama yapılması gerekmektedir

Bunun dışında, Türk tarafı, İKİ DEVLETİN İŞBİRLİĞİ YAPMASINA yönelik öneriler ortaya koymuştur

Bu bağlamda, iki devlet arasında Doğu Akdeniz'deki enerji kaynaklarının birlikte değerlendirilmesi, elektrik üretiminin Kıbrıs-Türkiye üzerinden AB ile enterkonnekte olması, adada sıkıntısı çekilen su ve enerji konuları başta olmak üzere birçok konuda işbirliği yapılması vb öneriler ortaya konmuştur

Ne ki, Rum yönetimi " bunlar benim egemenlik konularımdır" diyerek konuşmayı dahi reddetmiştir.

 

SONUÇ

 

Sonuç olarak 2. Cenevre konferansı ( ilki 2022'de yapılmıştı) fiyasko ile sonuçlanmıştır; boşuna zaman, enerji ve para kaybı olmuştur. 

Dağ fare doğurmuştur..

Türkiye, bunun böyle olacağını elbette bilmekteydi ama bu konjonktürde ana hedeften taviz vermeden top çevirmek gerekli görülmüştür. 

Tahminim, BM, ABD ve AB çok ısrar ettiği için ilişkilerini bozmamak adına " iyi çocuk" rolü benimsenerek bu konferansı kabul etmiştir:

- ABD ve Avrupa'dan 80 savaş uçağı almak için pazarlık yapılmaktadır

- AB'den gelecek taze paraya ihtiyaç vardır.

- ABD'nin yeni yönetimiyle daha ilk günden ters düşmemek istenmiş olabilir

- AB'nin yeni güvenlik ve savunma yapılanması içinde bir rol almak isteyen Türkiye, AB ile çatışma istememiş olabilir

Bunlar ve benzeri nedenlerle Kıbrıs konusunda, ana hedef olan İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM hedefi korunarak top çevrilmesi anlayışla karşılanabilir

 

ANA HEDEF KORUNMALI

 

Bizim için değişmeyen milli hedef İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜMDÜR.

Rum tarafının bunu kabul etmeye zorlanması için ;

1- BM Güvenlik Konseyi'nin KKTC 'nin tanınmasını engelleyen 541 ve 550 sayılı kararlarının iptali, 

 

2- BM Genel Sekreteri'ne verilen ve  " iki toplumlu - iki bölgeli federasyon kurulması için taraflara yardımcı olmasını öngören " İYİ NİYET" ( GOOD OFFİCES) görevinin yetki ve kapsamının değiştirilmesi,

 

3- Ve bir gurup dost ülkenin topluca KKTC 'yi tanıması gerekir.

 

O nedenle, konjonktürün zorlamasıyla bir yandan BM, ABD ve AB'ın ilgi alanı Kıbrıs'ta top çevrilirken, diğer yandan da TANINMA/İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM hedefli politikalar ileri götürülmelidir.




  • RMMO KOMUTANI ZERVAKİS’İN KORONAVİRÜS TESTİ POZİTİF ÇIKTI ... +Detaylı Bilgi
  • LİMASOL’DA PROTESTO GÖSTERİLERİ ... +Detaylı Bilgi
  • NURİS: ANASTASİADİS’İN “KULLANIM KAYBI TAZMİNATI” VAADİ YERİNE GETİRİLEMEZ ... +Detaylı Bilgi
  • HER 10 RUM’DAN 6’SI GÜNEY KIBRIS’TAKİ DEVLETİN “YOLSUZLUK DEVLETİ” OLDUĞUNA İNANIYOR ... +Detaylı Bilgi
  • RUM SAVUNMA BAKANI’NDAN TÜRKİYE’YE ELEŞTİRİ ... +Detaylı Bilgi
  • ROLANDİS: “KAYBEDİLMİŞ FIRSATLAR, KAYBEDİLMİŞ VATANLARA GÖTÜRÜR” ... +Detaylı Bilgi
  • ŞİLLURİS: “KIBRIS SALDIRGAN VE YAYILMACI GÜÇLERE KARŞI KENDİNİ SAVUNMAYA HAZIRDIR” ... +Detaylı Bilgi
  • İNSAN HAKLARI İZLEME ÖRGÜTÜ: GÜNEY KIBRIS’TA, DÜZENSİZ GÖÇMENLERE KÖTÜ MUAMELE YAPILIYOR ... +Detaylı Bilgi