KKTC Cumhuriyet Meclisine Açık Mektup
Bölüm 1
KKTC Cumhuriyet Meclisi Milletvekillerine Açık Mektup
Kıbrıs Rum Halkının milli tezi 1800lü yıllardan başlayarak “Enosis” yani Yunanistan’a ilhak olmuştur. Buna karşı Kıbrıs Türk Halkının milli ideali “Taksim” yani iki ayrı devlet tezi olarak ortaya çıkmıştır. İki ayrı devletin Anavatanlarına eşit ölçüde yakın olmaları ve iki halkın sonsuza dek güven ve barış içinde yaşaması düşünülmüştür.
Taksim tezi haklı olan tez idi ve Sn. Bülent Ecevit’le Sn. Rauf Denktaş’ın üstün gayretleri ile gerçekleşmiştir. Böylece Kıbrıs’a Barış gelmiştir. Rum faşizmi bu barışa karşı çıkmakta ve propaganda ile Kıbrıs Türklerini aldatarak, Türkiye’ye ise uluslararası baskı yapılmasını sağlayarak hileli anlaşmalarla KKTC topraklarını yeniden işgal etmeye ve tüm Kıbrıs’a egemen olmaya çalışmaktadır.
Geçen zaman içinde faşist Rum propagandası başarılı olmuş, Kıbrıs Türklerinin bir bölümünü hileli bir anlaşmaya razı olacak hale getirmiştir. Onlar bağımsız devletleri olmasa bile bağımsız devlet olanaklarının devam edeceğini ve güven içinde yaşayabileceklerini zannetmektedirler. Bu nedenle müzakerelerde KKTC’yi ve dolayısıyla barışı ortadan kaldıracak şartların kabul edilmesi gündeme gelmektedir.
Bu şartların Kıbrıs Türk halkını önce zavallı bir azınlık haline getireceği ve daha sonra yok olacağı ortama sürükleyeceği açıktır.
Bu nedenlerle derneğimizin sizden beklentisi karşı karşıya olduğumuz tehlikeleri görerek KKTC ye sahip çıkmanızdır.
Dünyayı sarsan Koronavirüs felaketi sona erince Kıbrıs Türk halkı daha büyük bir tehlike ile karşı karşıya kalacaktır.
Kıbrıs Türk halkının karşı karşıya kaldığı tehlikeler Korona sorununa çare bulunması ile sona erecek değildir. En büyük tehlike pusuda beklemektedir. Bu da faşist Rum Yönetiminin yarattığı tehlikedir.
1955’de Eoka silahlı saldırılarına başlayınca ilk harekete geçen ve Kıbrıs Türk Halkını korumada en etkin görevi üstlenen TMT olmuştu. Şimdi de bu yeni tehlike karşısında kaygılarımızı sizinle paylaşmak ve sizi birlikte önlem almaya davet etmek istiyoruz.
Koronavirüs felaketi tüm dünyayı sarsmaktadır. İnsanlığı tehdit eden bu sağlık sorununa karşı her ülkede mücadele verilmektedir. Erken veya geç bir çözüm bulunacağına inanıyoruz. Bu çözümün büyük acılara neden olmadan bulunması ve felaketin en az zararla atlatılmasını temenni ediyoruz.
Geçmişte halkımız Eoka saldırıları karşısında TMT öncülüğünde efsanevi bir mücadele vermiş ve büyük bir tehlikeden kurtulmuştu. Bugün silahlı saldırılar durmuştur. Ancak Rumların siyasi emelleri sona ermiş değildir. Yaptığımız gözlemler tehlikenin devam ettiğini sadece şekil değiştirdiğini göstermektedir.
Halkımız içinde eski olayların tarihte kaldığını ve unutulması gerektiğini düşünenler vardır. Halbuki dikkatli bir gözlem, gerçek durumun hiç de böyle olmadığını gösteriyor.
Geçmişte tehlikeyi görüp ilk harekete geçen, halkımızı uyaran ve kurtuluş mücadelesine öncülük yapan TMT idi. Biz bu mücadele sayesinde halkımızın yok olmaktan kurtulduğuna inanıyoruz. Bugün de tehlikenin devam ettiği kanısındayız ve sizinle birlikte önlem almamız gerektiğini düşünüyoruz.
Yaptığımız gözlemlere göre Kıbrıs Tük Halkı henüz güvenli bir limana ulaşmış değildir. Geçmişte halkımıza saldıran Rum teröristler bir köşeye çekilmiş pusuda beklemektedirler. Uygun bir ortam buldukları anda yeniden ortaya çıkıp saldıracaklardır. Çünkü onların değişmez inancı ve karakteri bunu gerektiriyor. Şimdi de hileli bir anlaşma ile halkımızı tuzağa düşürmeyi planlıyorlar. Halkımızı bu tehlike konusunda uyarmamız ve tuzağa düşmekten korumamız gerekiyor.
Bugün karşı karşıya olduğumuz tehlike ile ilgili görüşlerimizi siz halkımızın özenle seçip Cumhuriyet Meclisine gönderdiği milletvekilleri ile paylaşmak istiyoruz. Bu görüşleri dikkate almanızı ve hiç değilse bu konuda bir araştırma başlatmanızı ümit ediyoruz. Araştırma sonunda bizimle aynı sonuca varırsanız birlikte önlem almaya başlayabiliriz. Arzu ederseniz halkımızı kurtarmak için yeni bir hareket planı yapabilir ve birlikte ikinci bir kurtuluş mücadelesi verebiliriz.
Özetle TMT, halkımızın geçmişte karşı karşıya kaldığı tehlikenin şekil değiştirdiğine ve devam ettiğine inanmaktadır. Bu inancının gerekçelerini sizlerle paylaşmaya çalışacağız. Bunun için öncelikle geçmişte karşılaştığımız tehlikeleri ve nasıl kurtulduğumuzu anımsamaya çalışmamız gerekir.
Dünyada iki tür milliyetçilik anlayışı vardır
Bir mücadelede başarılı olabilmek için ilk yapılması gereken karşı tarafın özelliklerini ve karakterini tanımaktır. Bu nedenle geçmişte halkımıza karşı tehlike yaratmış olan Kıbrıs Rum Halkının karakterini iyice tanımaya çalışmamız gerekir.
Yüz yıllardan beri yan yana yaşadığımız, dost zannettiğimiz ve bir gün bizi yok etmek için katliam planları hazırlamış olan Kıbrıs Rum halkının karakteri nasıldır?
Birçok saf Kıbrıs Türk aydını, Kıbrıs Rum Halkının İngiliz Koloni idaresine karşı özgürlük mücadelesi veren iyi niyetli milliyetçi bir halk olduğunu düşünür. Hatta bu mücadelede Rum Halkının yanında yer almadığımız için üzülenler vardır. Biraz inceleyince bu görüşlerin ne kadar hatalı olduğunu anlarız.
Doğru bir araştırma ve gözlem yaptığımız zaman dünyada milliyetçiliğin “Barışsever milliyetçilik” ve “Saldırgan milliyetçilik” olmak üzere iki türü olduğunu görürüz. Barışsever milliyetçilik kendi ulusuna özgürlük sağlarken başka ulusların yaşamasına fırsat verir ve barış sağlar. Saldırgan milliyetçilik ise yayılmacıdır. Diğer halkların yaşadığı yerleri işgal etmeyi amaçlar ve bu nedenle savaşlara neden olur. Öncelikle Kıbrıs Rum milliyetçiliğinin hangi tür milliyetçilik olduğunu saptamamız gerekir.
Kıbrıs Rumları barışsever milliyetçi mi?
Milliyetçilik, Fransız İhtilali ile ortaya çıkmış ve tüm dünyayı etkilemiş bir kavramdır. Birçok ulusun özgürlüğe kavuşmasına ve insanlığın gelişmesine katkı sağlamıştır. Ancak tarihsel süreç içinde bu anlayışın sakıncalı bir türü daha oluşmuştur.
Barışsever milliyetçilik Ulu Önder Atatürk’ün benimsediği ve uyguladığı milliyetçilik türüdür. Bu milliyetçilik anlayışına göre her ulusun kendi kendini yönetme, özgür ve onurlu bir yaşam yaşama hakkı vardır. Her ulus özgürlüğünü ele etmek için gerekirse savaşmalıdır. Bu haklı bir savaş olacaktır. Ancak bunun ötesinde bir ulusun diğer uluslara egemen olmak veya onların yaşadığı toprakları işgal etmek için savaşa girmesi haksızlıktır. Haksız bir savaşa girmek ise cinayettir.
Atatürk’ün benimsediği Barışsever milliyetçilik Anavatanda Misakı Milli bildirisinde ifade edilmiştir. Kuvayı Milliye (Milli Güçler) örgütlenmesi de aynı görüşü benimsemişti. Anavatanımız Türkiye bu görüşü benimseyerek düşman işgalinden kurtulmuş ve özgür bir devlet olmuştur.
Atatürk barışsever milliyetçilik anlayışını uygulayarak Kurtuluş Savaşını kazanmıştır. Anavatanımız Türkiye’nin özgürlüğüne kavuşması ve dünyanın en güçlü devletlerinden biri arasına girmesi bu sayede gerçekleşmiştir.
Atatürk Barışsever milliyetçilik anlayışını uyguladığı için Kurtuluş Savaşından sonra Türkiye ile Yunanistan arasında barış gerçekleşmiştir. Bu anlayış nedeniyle Türkiye ile Yunanistan iki ayrı devlet olarak birbirlerini tanımışlar, toplu nüfus mübadelesi ve toplu mal takası yapmışlardır. Böylece iki halk arasında tüm anlaşmazlık konuları ortadan kaldırılmıştır. Aralarında sorun kalmayan iki halk da zamanla düşmanlıkları unutmuş ve dost olmaya başlamıştır.
1934 yılında Yunanistan’ın Başbakanı Venizelos Atatürk’ü Nobel Barış ödülüne aday göstermiştir. Dünya tarihinde savaşmış iki ulustan birinin devlet başkanının diğer devlet başkanını Nobel Barış ödülüne aday gösterdiği tek olay budur.
Atatürk’ün uyguladığı Barışsever milliyetçilik tüm dünyada barış sağlayan bir ideal olarak benimsenmiş ve birçok dünya lideri bu yolu izlemeye başlamıştır. Dünyanın birçok çatışma bölgesinde barış sağlamaya çalışan uzmanlar Atatürk’ün görüşlerini anımsamakta ve bu görüşlerin yardımı ile çözüm bulmaya çalışmaktadırlar.
TMT, Kıbrıs Türk Halkının bağrından çıkmış Atatürk milliyetçiliğine inanmış bir örgüttür. Anavatanda kurulmuş Kuvayı Milliye örgütünün devamıdır. Amacı Türk Ulusunun ve Kıbrıs Türk Halkının özgür yaşamasını sağlamaktır. Kıbrıs Türk Halkının varlığını tehdit eden tehlikelere karşı mücadele etmektir. Bunu yaparken başka ülkeleri örneğin Güney Kıbrıs’ta Rum Yönetimi egemenliğinde olan toprakları işgal etme gibi bir isteği yoktur. Kıbrıs’ta ve dünyada barışa katkı koyma idealini benimsemiştir.
Bugün Kıbrıs Türk Halkı geçmişte olduğu gibi silahlı saldırılarla karşı karşıya değildir. Bunun nedeni Kıbrıs’ta bulunan Türk ordusunun caydırıcı gücüdür. Bu nedenle Rum faşizmi silahlı saldırıya geçememektedir. Ancak Rum karakteri değişmiş değildir. Tüm Kıbrıs’a egemen olma idealini devam ettirmektedir.
Rum faşizmi enerjisini dolaylı yöntemlerle ve hileli bir anlaşma ile Kıbrıs Türklerini tuzağa düşürmeye harcamaktadır. Yararlandığı en etkili silah yalan propaganda ile halkımızın beynini yıkama silahıdır. Bu yalan propaganda sayesinde Kıbrıs Türk Halkını içten yıkabilmeyi, tuzaklarla dolu hileli bir anlaşmaya razı edebilmeyi ve uzun vadede tüm Kıbrıs’a egemen olmayı ümit etmektedir. Geçmişte Kıbrıs Türk halkının kurtuluş mücadelesinde en etkin görevi üstlenmiş olan TMT, bu tehlikeye karşı da halkımızı korumak istemektedir.
TMT alınması gereken önlemler konusunda Cumhuriyet Meclisi ile iş birliği yapmayı arzu etmektedir. Bu nedenle edindiği bilgi birikimini sizlerle paylaşmaya çalışmaktadır.